13 Haziran 2009 Cumartesi

LDT Konferans: "Etnisite, Kültürel Çoğulculuk ve Demokrasi"

Liberal Düşünce Topluluğu’nun 5-7 Haziran tarihlerinde Eskişehir Esalbatros Hotel’de gerçekleştirdiği “Etnisite, Kültürel Çoğulculuk ve Demokrasi” adlı toplantıya Liberal Çalışma Grubu’ndan Batuhan Demirci ve Ahmet Özdemir katıldı. Kendilerinin kaleminden toplantı notlarını aşağıda bulabilirsiniz.

* Kültürlerin oluşumu ve gelişimi toplumun işleyişine temel teşkil eder. Sahip olunan kültürün diğer kültürlere yakınlaşması ve alışverişi bu tutumu oldukça etkiler. Kazak Türklerinde kast yapısına benzer bir yapı söz konusuyken Rumeli Türklerinden böyle bir durumdan söz edilemez. Toplumsal yapıların iç dinamiklerini dikkate almak gerektiğinden standart bir kültür tanımı da yapılamaz.

* Türkiye’de kültür yapay olarak şekillenmiştir ve geçmişten bugüne toplumsal aidiyetler tek tipleştirmek istenmiştir. Böyle olunca kültür bireye yük olmaya başlamıştır. Çokkültürlü modernizmin bireyi bu yapay kültüre kendini ait görmeyebilir. Bu noktada toplumsal sorunların ortaya çıkması kaçınılmaz hale gelir.

* Çokkültürlülüğün kabul edilememiş biçimi tek kültürlülüktür. Birden fazla kültürün kabul edilmemesi ve farklılıklarının inkar edilmesi durumu, bu farklılıklarının tehlike olarak görülmesini doğurur. Bu durum başlı başına bir devlet politikası da olabilir.

* Bireysel özgürlükleri sağlamak için dil ve kültürel alanda yapılan reformlar eksik de olsa bireyin önünü açacak niteliktedir. Çok kültürlülüğün oluşumunda dilleri yasaklanmaması ve gelişimine katkı sağlanması etken bir tutumdur. Çok kültürlülük bir arada yaşamayı önemli kılar. Empati çok kültürlülüğün temellerini oluşturur.

* Türkiye’de bir dönem uygulanan ve kültürel asimilasyonu temel alan; diğer kültürleri baskı altına alarak farklılıkları dışlayıp toplumu tek tipleştirme çabası, toplumun sahip olduğu özgürlüklerin elinden alınmasına neden oldu.

* Türkiye’de yapılmak istenen politika Türkleştirmek değil yeni bir ulus yaratmak isteğidir. Türkler de, diğer topluluklar da değiştirilmek istendi. Ama tek tipleştirmek mümkün olmadı.

* Türklük kavramı etnik bir tanımlama değil kültürel bir tanımlamadır tezi ortaya atılırken Yargıtay’ın “yerli yabancılar” diyerek etnik unsuru temel alması tezatlık oluşturuyor.

* 17. yüzyılda dünyada gerçekleşen değişim 18. yüzyıla gelindiğinde Türkiye’de de hissedilmeye başlandı. Ama siyasal alanda bu değişim gerçekleşmedi. Yüksek askeri ve sivil bürokrasinin ayak diremeleri, karşı koymaları bu gelişimi engelledi. Günümüz bürokrasisinin yapısındaki bu durum o yılların devamı niteliğindedir.

* Batılılaşma hareketi, asker-sivil yüksek bürokrasi tarafında kendini yenileme çabası olarak kullanılıyor.

* Cumhuriyet Osmanlı’nın çöküşünü çokkültürlülüğün bir sonucu olarak gördü ve yeni cumhuriyette sert bir homojenleştirme uygulandı. Sünni Müslümanlık ve Türklük kalıplaştırıldı. Etniği Türk, dini Sünni Müslüman olmayanlar cumhuriyet tarihi boyunca kötü muameleye maruz bırakıldı. Cumhuriyetin gayri müslimleri tehlike olarak görmesi İttihat ve Terakki’ye dayanıyor. İttihat ve Terakki döneminde köktenci etnik homojenleştirme yapılmak istendi.

* Cumhuriyet’in resmi ideolojisi gayri müslimleri ülkeden göndermek ve Kürtler ile diğer unsurları asimile ederek homojenleştirmek üzerine kuruldu. Kürtlerin asimile edilememesi resmi ideolojinin Kürtlere bakışını sertleştirmesine neden oldu. Yeni cumhuriyet Kürtleri görmezden geldi ve bu coğrafyanın gelişmesini engelledi. Böyle olunca isyanlar başladı. Resmi ideolojinin tavrı daha da sertleşti ve zor kullandı. Toplumsal bir sorunun asayişle çözülmeye kalkışılması toplumlar arasında zıtlaşmaya neden oldu.

Son dönemde etnisite ve kültürel çoğulculuk üzerine yapılan toplantılardan en anlamlısı ve en çeşitliliğe açık olanı LİBERAL DÜŞÜNCE TOPLULUĞU’nun organize ettiği 5-7 Haziran tarihleri arasında Eskişehir’de gerçekleşen ve toplumun değişik kesimlerini temsil eden 60’ın üzerinde aydının katıldığı toplantıydı. Katılımcıların geniş bir yelpazeden davet edilmiş olması adeta renklerin uyumunun gerçekleştiği toplantıyı özel kılan yanlardan sadece biriydi. Türkiye’nin bu dönemde en fazla ihtiyacı olduğu şey olan diyalog ve hoşgörü anlamında katılımcılara ve ATİLLA YAYLA Bey’in şahsında LDT’ye büyük bir teşekkürü borç biliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder